Babanız Stalin olsaydı ne yapardınız acaba? Siz de babanızı Vasili İosifoviç Stalin’in yaptığı gibi savunabilir miydiniz? Çünkü Stalin’i savunmak ve suçlamak konusu sosyalistliğin sivri köşelerinden biridir. Ne demek istediğimin daha iyi anlaşılması için şöyle diyelim. Sosyalizmde de faşizmdeki gibi kişi kültü yaratılabilir iddiası sosyalistlerin negatif bir tam böleni gibidir. Özellikle Liberal kampın Stalin dönemini suçlayan hatta onu faşizmle eşitleyen argümanları hiç de hafif değildir. Liberallere cevap verelim derken bir bakmışsınız sosyalistler birdenbire bölünüp ayrışıvermişler! Zira bu iddialar ve argümanlar pek çok insanı insanlığa umut olması gereken sosyalizm ve komünizm konusunda da tereddüde düşürür. Bütün bunları görmezden gelmek ve olan biteni sosyalizm karşıtlığıyla açıklamak mümkün müdür? Mesele bu kadar basit midir?
Stalin dönemine ait pek çok olayı onun hemen yakınındaki birinden oğlunun gözünden okuyor olmak belki size de ilginç gelebilir diye düşündüm ve böyle bir yazı yazma gereği duydum. Kitabın adı ‘Babamı Savunuyorum’. (Ceylan Yayıncılık-Rusçadan çeviri; Fırat Sözeri)
Kolay okunan bir kitaptan bahsediyoruz. Fakat o dönemin kabaca bir simülasyonunu zihninizde oluşturmak niyetindeyseniz iş başka. Tarihsel olay ve olgular, iz bırakmış şahsiyetler yalnızca kendi sınıflarının tarih yazımıyla var olamazlar. Karşı sınıfların da aynı olay ve olgulara dair söyleyeceklerini dikkatle incelemek gerekir. Yani konular bağlamında kitabın dışına taşarak okumalar yapmak yararlı olacaktır diye düşünüyorum.
Kitapta Vasili İosifoviç Stalin, babası Josef Stalin’i gerçekten de büyük bir içtenlikle savunmuş. Zaten okuyucu olarak bu az çok beklediğimiz bir tutumdu. Kitabı ilginç kılan şey bence bu değildi. Teorik olarak tartıştığımız ve sosyalizmde çaresinin bulunacağını düşündüğümüz pek çok şeyin aslında çaresinin bulunamamış olmasıydı ilginç olan. Kitap boyunca eğitimli, sınıf bilinçli, sosyalizm uğruna çarpışmış üst düzey parti yöneticilerinin en basit hatalarda bile birbirlerini rüşvet, irtikap vatana ihanet gibi büyük suçlamalarla nasıl acımasızca yıprattıklarını da izliyoruz. Hatta SBKP’nin 20. Kongresinde alınan Destalinizasyon kararının Vasili özgülünde aslında ne anlama geldiğini görme olanağımız doğuyor.
Burada bir parantez açmak istiyorum. Doğruları bilmek doğruları layıkıyla savunmak demek değildir. Belki de gerçekte sert eleştirilerle çözülebilecek olan pek çok sorunun gereksiz yere ağır suçlamalara dönüştürülmüş olması-özellikle ‘sosyalist sistemde hukuk’ sorunsalı bağlamında- üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir konudur. Hatta sosyalist ya da komünist olduğunu iddia eden partiler ve sendikalar açısından da geleceğe yatırım için aktüalitesini korumalıdır. İyi niyetle kurulan bir sistemin acımasız bir çarka dönüşmesi ihtimali hiç de yabana atılır bir ihtimal değildir. Toplum denen dinamik yapı o çok bilmişlerimizin ileri sürdüğü gibi güdük ve hareketsiz değildir. Kendi sorunlarına karşı duyarsız değildir. Tersine gelecekte kendisinin nasıl yönetileceğinin ipuçlarını çeşitli yol ve yöntemlerle özgün sorunlar üzerinden partisinde, sendikasında gözler ve test eder. Buna göre gerekirse desteğini yeniden verir ya da geri çeker. Burjuva sisteminin daha gerisinde kalacak olan bir hukuksal perspektifin sosyalizm iddiasını ötelediğini anlamamız gerekir.
Kitaba geri dönersek. Vasili’nin gözlemlerini, izlenimlerini yüzde yüz doğru kabul etmiş olsak bile Stalin döneminde kurulan sistemin pek çok konuda sorunlu olduğu görülüyor. Dönüyoruz öte tarafa. Hruşçov (Kruşçev) ve ekibinin başlattığı Destalinizasyon toplumun daha da çürüyüp sosyalist sistemden vazgeçmesinin taşlarını döşüyor. Stalinistler haklı olarak Stalin dönemi uygulamalarının konjonktürden ve savaş koşullarından bağımsız ele alınamayacağını dile getiriyorlar. (Nazileri durduran bu büyük toplumsal gücün böylesi semptomlar göstermesini sizce de normal mi karşılamalıyız? Kişi kültü olmadan da başarılabilir miydi onca şey? Kişi kültü bizim toplumumuzun da pek sevdiği bir olgudur. Kanımca haksız uygulamaları tek tek haklı uygulamalardan ayırmak gerekir. Sosyalistler ve komünistler verilen her örnek bağlamında konuyla ilgili ciddi bir araştırma inceleme yapmadan beyanda bulunmak yolunu seçemezler. Seçmemelidirler. Mesela Sibirya’ya sürgüne gönderilen ve ölüme terk edilen hatta kurşuna dizilen ya da tehcire uğrayanlar için alınan tüm bu kararları tek tek incelemeden toptancı bir yaklaşımla Stalin savunuculuğu yapılabilir mi? Ya da faşizme karşı verilen o büyük direnişi görmezden gelerek Stalin karşıtlığına soyunmak doğru mudur? Anlamlı olur mu bu çelişmeler.)
Üretimde rasyonel çözümlerin gelişmesi ancak ve ancak üretici bir güç olarak toplumun yeni tarzda örgütlenmesiyle mümkündür. Sovyetler bizzat bu yeni örgütlenmenin adıydı. Kapitalist dünyanın acımasızlığı karşısında insanlığa gerçek bir umut ışığıydı. Fakat anlaşılan o ki eskiden istenci, iradesi ve çeşitli özgürlükleri olan “Birey” gittikçe muğlaklaşan ve soyutlaşan bir “İşçi Sınıfı” için kurban edilmişti. En azından Vasili’nin yazdıklarının arka planındaki manzara böyleydi. Eşitlikçi bir sistem yaratmaya çalışılırken ne yazık ki birey yok ediliyordu. Oysa yok edilmesi gereken yalnızca bireycilikti, birey değildi!
Vasili İosifoviç Stalin babasının zehirlendiğini söyleyerek başlıyor kitaba. Bunu ispatlayacak birinci dereceden kanıtlardan yoksun olduğunu belirtiyor. Buna karşın ikinci dereceden kanıtlardan ise yoksun olmadığını bildiriyor. Stalin gibi son derece önemli bir devrimci önderin yaşam çizgisi etrafında gelişen bu tartışmalara dair bazı alıntılar yapmamız yerinde olacaktır diye düşünüyorum.
*
“Ben Vasili Stalin, babamı reddetmiyorum! Nokta!
‘Kişi kültü’ ve ‘Stalinizmin suçları’nı kınayamam. Çünkü kınanacak bir şey yok. Suçlar ve suçlular kınanır. Babamı zehirleyenleri ve onun büyük işlerini lekeleyenleri kınayabilirim. Kınayabilirim ve kınamak zorundayım! Bu sadece bir evlat olarak değil, aynı zamanda dürüst bir Sovyet yurttaşı olarak da görevim” (s.9)
*
“Yoldaşlarının seni unutacağından korkma, düşmanlarının ise seni unutacağını umma demişti babam” (s.10)
*
“Babam birçok şeyi görmüştü ama her şeyi değil. Mesela onu zehirleyeceklerini tahmin edemezdi” (s.15)
*
“Voroşilov da aynı şeyi söyledi. Ve bana manalı bir şekilde bakarak ekledi: ‘Ailelerin yüksek mevkilerde bulunması, çocuklarına iki kat sorumluluk yükler. Hem kendilerinin hem de babalarının sorumluluğunu taşırlar.’ Neyi ima ettiğini gayet iyi anlamıştım.” (s.42)
*
“Akrabalarını memnun etmek konusunda babamın tek bir görüşü vardı: Hayır!” (s.42)
*
“Annem ben on bir yaşındayken kendi canına kıydı (…) Vladimir’deyken babamın annemi vurduğunun doğru olup olmadığını sordular. Bu söylentiyi kimlerin çıkardığını biliyorum, babamı zehirleyenler ve onun anısını kirletenlerle aynı kişiler. Olayın nasıl yaşandığını biliyorum. Annem bir gece odasında yalnızken intihar etti. Kendini içeri kilitledi ve göğsüne ateş etti.” (s.54)
*
“Bu notlarım şu an alçakların idaresinde bulunan SSCB’de değil, Çin ya da Arnavutluk’ta yayımlanacak, bu nedenle sosyalizm idealine ihanet edenlerin adlarını açıkça verebilirim: Hruşçov (Kruşçev), Malenkov, Bulganin, Kaganoviç ve Molotov. Başka isimler de var elbette ama yılanın başı bunlar, hepsini saymak çok uzun sürer.” (S.58)
*
“Müttefiklerimizin Nazilerle iş tutma riski vardı. Babam bu riski her zaman hesaba kattı. Roosevelt ve Churchill’e, Yoldaş Mao’ya duyduğu güveni beslemiyordu. Hayat onu bir kez daha haklı çıkardı. Savaş biter bitmez Amerikalılar bizi atom bombasıyla tehdit etmeye başladılar. 1945 yılında faşistlerle yaptıkları gizli anlaşmalar da biliniyor. Bu yüzden acele ediyorduk. ‘Her şey cephe için, her şey zafer için!’ sloganı, 1945 baharında özel bir anlam kazanmıştı.” (s.73)
*
“Ekim Devrimi, babamın haklı olarak söylediği gibi, çalışmayı utanç verici ve ağır bir yük olmaktan çıkararak, bir şeref meselesi, bir şan meselesi, bir yiğitlik ve kahramanlık meselesine dönüştürdü.” (s.177)
*
“Eğer tüm hatalar babama mal edilirse, tüm zaferler de ona mal edilmeli!” (s.198)
Josef Stalin, Lenin gibi büyük bir önderin gölgesinde kalmamış ve yaşamı boyunca sert mizacının da etkisiyle tarihsel konumunu tartışılmaya müsait bir biçimde kurgulayıp inşa etmiştir. Onun son derece zeki ve büyük bir stratejist olduğu su götürmez bir gerçektir. Aslına bakarsanız 20. Yüzyılın savaşçı liderlerinin karakteristik özelliği gibidir bunlar. Özellikle de tartışmalı bir iktidar kurmak konusu.