Bir gece ansızın

Yanaştı bir motor

Düştü ışıkları kan portakalı kırmızılığında

Katranlı bir iskeleye

 

Biri bir ip attı küpeşteden

Huysuz bir atı tutar gibi

Boynundan ve yelesinden

Uzanıp tuttular iskeleden

 

Sonra büyüdü sular ayaklarda

Ve göründü ötede sisler içinde

Solgun ışıkları melcelerin

Ve elleri alnında

Bir insan gibi

Eğilip baktı denize doğru

Gecenin üçünde bir zeytin ağacı

 

Bakır suratlı

Ve yüzünün kalayı dökülmüş

Dalgın bir adam indi motordan

Ve usulca çıkardı karısını kaburgasından

 

Gördü bunu zeytin ağacı!

 

Kadın sıyrıldı kocasından

Durdu baktı karanlığa

Karanlıkta

Yalnızlık içinde bir zeytin ağacı!

 

Fakat ağacı değil

Sisler içinde büyüyen

Yalnızlığı tanıdı kadın

Sonra ezilmiş bir oyuncak gibi

Çıkarıp sardı çaputlara bebesini

 

Bunu da gördü zeytin ağacı!

 

Çünkü bütün ülkesiyle

Yaşamak arzusu halinde

Birer birer inmiştiler içimize

 

Ölüm nedir bilmez, ölümün tayfaları

Gelip durdular iskelenin harmanında

Tam da bu zeytin ağacının altında

Ve onlar

Cehennemi gösteren parmaklarını dillerinde ıslatıp

Saydılar ölülerden önce yevmiyelerini

Çünkü taze birer meyve gibdir umutlar

Ve çabuk çürümektedir yolcuların yüzlerinde dakikalar

 

Bunu da gördü zeytin ağacı!

 

Dağdan bir yol indi kaçakların ayağına

Bir martı bekledi ölülerin başını

İstrongilosun suyunda

Sislere büründü bir sessizlik

Yaşamak isteyen bana baksın dedi zeytin ağacı

Fakat duyan olmadı onu

Yürüdüler sanki çağlar boyu

Kararsız kalıncaya dek bir yol ağzında

 

Kimdir bu adamlar!

 

Ölülerini gümüş sulara böyle kolayca sıyırıp atan

Çıplak gövdeleriyle buz denizlerini zımparalayan

Fırtınaları boynuzlarından

Boynuzlarından tutup yere çalan

Zehirli bir ok ile yaralanmış gibi

Termofil dağını yıkıp gelmiş gibi

Leonidas! Leonidas! diye kapımızda uluyan

 

Düşündü

Bunları da düşündü zeytin ağacı

Ama sonra neden

Ağzı kapalı bir kuyuya attı geceyi